Kobani Davası kapsamında 18 aydır tutuklu Bircan Yorulmaz BirGün’e konuştu: “Tutuklandığımda en büyük korkum, unutularak binlerce siyasi tutuklu içinde bir sayı, var olan istatistiğin bir parçası olmaktı. Maalesef biraz da öyle oluyor”

Kobani Davası | 18 aydır tutuklu olan Bircan Yorulmaz, dava ve tutukluluk sürecini anlattı

Rıfat KIRCI

22 kişinin tutuklu olduğu 108 sanıklı Kobani Davası sürüyor. 18 ayı aşkın zamandır Kobani Davası kapsamında tutuklu Bircan Yorulmaz ile dava sürecini, cezaevinde yaşanan hak ihlallerini ve tutukluluk sürecini konuştuk. Davaya ilişkin konuşan Yorulmaz, “Hukukçu arkadaşlar yarı ciddi yarı esprili şekilde ‘asrın davası’ diyorlar. Ben de bu denli çok hukuksuzluğun bu kadar göze sokula sokula yapıldığı pek fazla dava anımsamıyorum” diyor.

6-8 Ekim 2014 Kobani olayları çerçevesinde açılan davada yargılananlardan birisi olarak, bu sürecin nasıl başladığından biraz bahseder misiniz?

26 Eylül 2020’de yani olayların üzerinden tam 6 yıl sonra, yıllardır yaşadığım evimden saat 06:00’da yapılan polis baskınıyla gözaltına alındım. 1 haftalık gözaltı sürecinden sonra 2 Ekim 2020’de tutuklandım. Tutuklu olarak 18. ayımı 2 Nisan 2022’de doldurdum. 3 ayı aşkın süre sonunda, içeriğinde tek bir hukuki delilin olmadığı 3530 sayfalık iddianame açıklandı. Böylece ilk gözaltım sonucunda ilk kez tutuklanıp 38 kez müebbetle yargılanır oldum. Dava yaklaşık 1 yıldır sürüyor ama hâlâ ben ve bazı arkadaşlarımın 18 aydır, eski eş başkanlarımız ve vekillerimizin 5 yılı aşkın süredir özgürlüğümüzden mahrum bırakılmamızı hukuki kılacak tek bir delil ortaya konulamadı. Hala tutukluyuz...

kobani-davasi-18-aydir-tutuklu-olan-bircan-yorulmaz-dava-ve-tutukluluk-surecini-anlatti-1007171-1.
Bircan Yorulmaz

Bugün geldiğimiz tarih itibariyle, dava süreci nasıl devam ediyor? Bu davayı nasıl görüyorsunuz?

Hukukçu arkadaşlar yarı ciddi yarı esprili şekilde “asrın davası” diyorlar. Ben de bu denli çok hukuksuzluğun bu kadar göze sokula sokula yapıldığı pek fazla dava anımsamıyorum. Tabi ki hepimizin bildiği gibi bir de Gezi Davası var. Aynı hukuksuzluk ve usulsüzlükler orada da sürüyor. Dava ile ilgili AİHM kararına uymayacağını açıkça söyleyen heyet itirazlarımıza yönelik olarak AYM ile AİHM’i işaret etmekten geri durmuyor. Aylardır 2 haftalık duruşmalar sonunda sadece 2 haftalık aralar veriliyor. Bu bile adil ve sağlıklı yargılanma hakkımızın ihlali anlamına geliyor.

Son olarak da birkaç ay öncesine kadar Kobani Davası’nın heyet başkanı olan Bahtiyar Çolak, “Atadedeler” isimli bir organize suç örgütü yönetici olması sebebiyle gözaltına alındı. Organize suç örgütü yöneticisi olarak sorgulandığı dosyadan dolayı şu an ev hapsinde olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz.

Pandeminin cezaevlerinde yarattığı zorluklar ve kısıtlamaların boyutlarına ilişkin pek çok hak ihlali gerçeği ile karşılaştık. Bir tutuklu olarak pandemiyi ve getirdiği koşulları siz nasıl yaşıyorsunuz?

Zaten yoğun tecrit uygulamaları olan cezaevlerinde pandemi tecrit içinde tecrit olarak yaşanıyor. Yakın zamana kadar ayda iki kez kapalı görüş yapılıyordu, bu görüşler sadece 45 dakikaydı. Açık görüşün olmaması, ek olarak verilen haftalık 10 dakikalık telefon görüşmesi ile giderilmeye çalışılıyordu. Şimdi bu 10 dakikalık ek telefon hakkı kaldırıldı ve görüş sayıları eski sayılarına döndü. Ancak açık görüş sadece 30 dakika ve iki kişi ile sınırlı. Binlerce kilometre uzaktan gelen aile ve yakınlarla ayda sadece 30 dakika görüşebiliyoruz. Halen hiçbir sosyalleşme olanağı, aktivite, eğitim yok. Avukatlarımızla halen yüz yüze görüşme olanağı sağlanmamış durumda. Dosyalarımıza ait belgeleri bile yanyana gelip okuyamıyoruz.

Tutukluluk süreçlerinde özlem en yoğun hissedilen duygulardan biri olarak sizin için nerede duruyor? En çok neleri özlediniz?

Özgürlük, dışarıdaki günlerimde yaşarken çok da düşünmediğim, yeterince değerini bilmediğim bir şeymiş. Elimden alındığında hava gibi, su gibi bir ihtiyaç olduğunu anladım. Cezaevi dediğiniz her şeyin yoksunluk üzerine kurulduğu bir sistem. Bazen çok basit görünebilen bir şey bile çok büyük özlem yaratabiliyor. Kesintisiz yüzlerce metre yürümeyi, duvarlarla sınırlanmadan gökyüzünü görebilmeyi, bir çiçeği koklayabilmeyi, ailemi, arkadaşlarımı, onlarla büyük bir masa etrafında oturup uzun uzun sohbet etmeyi, yeğenim Deniz Aras’a sarılmayı, tiyatro izlemeyi, ahşap oymayı, İstanbul’da vapurla boğazı geçmeyi, İstiklal Caddesi’nde yürümeyi özledim. Özlediğim daha çok şey var.

Özellikle iddianame ve dava süreci açısından vurguladıklarınızı dikkate aldığımızda, Kobani Davası’na yönelik olarak toplumsal ve siyasi muhalefetin bu davaya olan yaklaşımlarını içeriden nasıl gözlemliyorsunuz?

Türkiye maalesef her konuda bir kanıksama halini yaşıyor. İlk tutuklandığımda en büyük korkum, unutularak ülkedeki binlerce siyasi tutuklu ve yüzlerce siyasi dava içinde bir sayı, var olan istatistiğin bir parçası olmaktı. Maalesef biraz da öyle oluyor. Zaman geçtikçe ilk başta verilen tepkiler ve süreç takipleri bitiyor. Bunda ülkedeki ekonomik kriz başta olmak üzere, başka pek çok sorunun olmasının, her gün yeni bir adaletsizlik ve hukuksuzluk yaşanmasının, takip edilecek davaların gün geçtikçe artmasının etkisi elbette çok büyük. Ama yine de adalet ve hukuk talebi ertelenmemeli, ötelenmemeli, yok sayılmamalı.

Bu davanın iki yanı olduğunu düşünüyorum. İlki Türkiye demokrasi ve hukuk tarihine vurulan büyük bir leke olması. Bir kez daha Kürt siyasetini
ve barışa dönük mücadeleyi sindirme, yok etme, sesini kesme çabasıdır. Bu davanın diğer önemli yanına gelirsem, bizler için 38 kez ağırlaştırılmış müebbet istenen 3530 sayfalık iddianame ve yüzbinlerce sayfalık eklerini incelediğinizde, ilk göze çarpan nedir biliyor musunuz? IŞİD’in yaptıklarından hiç ama hiç bahsedilmiyor. İnsanların demokratik protesto haklarını kullanmak için neden sokağa çıktıklarından, taleplerinin ne olduğundan, kime karşı mücadele yürütüldüğünden hiç bahsedilmiyor.

Cezaevlerinde günlük yaşama ilişkin olarak pek çok konuda dayatılan ve yaşatılan zorluklar var. Sizin 18 ayı geçen tutukluluk sürecinizde bu konularda bize özellikle aktarmak isteyecekleriniz nelerdir?

Çoğu zaman gündelik, sıradan ihtiyaçlara ulaşmak bile mümkün olamıyor. Kantinden bir hafta alabildiğiniz bir şeyi, haftalarca bulamıyorsunuz. Zaten olan şeyler de çok ama çok kısıtlı. Her gazeteyi edinmek de mümkün olmuyor. Ayrıca bazı televizyon kanallarına da ulaşmamız mümkün değil. Günlük siyasi gelişmelerle birlikte kendi davamıza ilişkin haberlere ulaşabileceğimiz TV kanallarına erişimimiz yok. Dolayısıyla gelişmeleri sadece belirli medya kanallarından ulaşan haberlerle takip etme gibi bir dayatma ile karşı karşıyayız.

Haftalık 10 dakikalık telefon görüşmesi dışında sadece mektup iletişimini aktif olarak kullanabiliyorum. Ailem ve arkadaşlarım da sağ olsunlar görüş günlerimi hiç atlamıyorlar.

KOLAYLAŞTIRICI ŞEYLER

Bir tutuklu olarak, bugüne kadar cezaevinde geçen sürecinizin tüm zorlukları ve sorunları ile nasıl baş ediyorsunuz? Bunca yoksunluk ve zorluk içinde, sizin için bu süreci olabildiğince kolaylaştıran faktörler nelerdir?

Bu durumu kolaylaştıracak tek şey insanlar. Bütün bu yoksunluklara katlanmanın başka bir yolu olamaz. Gözaltına alındığım ilk günden beri ailem ve arkadaşlarım beni hiç yalnız bırakmadılar. Ailem için bu tamamen yeni bir şey. Bu durumun sebebini çok iyi anlıyorlar, onlarla gurur duyuyorum. Umarım onlar da benimle gurur duyuyorlardır. Arkadaşlarımın ilgisi de herkesi etkileyecek kadar yoğun oldu. Dışardaki elim, kolum, gözüm ol- dular. Aynı davadan yargılanıyor olmamızın getirdiği ortaklaşmanın, dayanışmanın da getirdiği güçle koğuş arkadaşlarım Pervin ve Meryem ile olan ilişkim de çok değerli. Birbirimize destek oluyoruz.

Ayrıca benim açımdan mektup yazmak ve mektup almak çok önemli. Uzun mektuplar yazıyor ve alıyorum. Mektup günlerini heyecanla bekliyorum. Hele bazen hiç tanımadığım kişilerden gelen mektuplar, kartlar, kitaplar ayrı bir mutluluk kaynağı oluyor.